
“kalbim--küçük aşk suresi kanatlı melek sureti bir çerçeve içi mutluluk ederse--ki eder! sana kalsın “
Sevgili Sen , Duydum ki, kabahati büyükmüş güneşin. Her sabah aynı noktaya geri dönüp aydınlatmaya başlıyor, her akşam aşağı yukarı aynı saatlerde belli yerlerde denize düşüp eriyor, bazı yerlerde ise artık buluttu, dağdı bir şey bulup ardına saklanıyormuş. Kimi otoritelerce kaçıp saklanması kimilerince de aydınlatıyor olması “büyük suç” olarak nitelendiriliyormuş. Öyle ya ışığı karanlığa tercih edenler olduğu gibi, karanlığı ışığa tercih edenler de var ve tüm bu ihtilafın sebebi güneş. Kenarda köşede kalmış parmak izlerini kocaman bir büyüteç olup aydınlatıyor bazen, izlerin parmaklarını taşıyanlar korkuyor. Maskelenmiş yüzlerin arkasını da gösteriyor aydınlığıyla, maske imalatçıları ürküyor. Kaçıp saklanacağı karanlık kalmayan böcekler de korkup kaçışıyor. Bütün bu yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de ısıtmıyor mu, kanını kaynatmıyor mu insanın, çiçeklere renk ağaçlara can vermiyor mu, müebbet yese yeridir valla. Gel gör ki dokunulmazlığı “ihtiyaçtan” kaynaklanıyor. Birkaç dakikalık eksikliğinde, dengenin bozulması durumunda olabileceklere dair ipuçları verirken ödünü patlatmış bilim çağı öncesi insanlarının. (sahi tutulmadan hemen sonra deprem olacak mı? –bilim çağı insanı- ) Tencereler tavalar çalınmış, gürültüler yapılmış geri gelsin diye. Adaklar kurbanlar can vermiş yoluna. Savaşlar durdurmuş bir tek hamlesiyle. Bilinmeyenin ürkütücülüğüyle yokluğundan daha fazla üşütmüş insanları. Ah be güneş akıllı uslu duraydın da tutmayalardı ya seni… ne işin olur insanoğlunun kontrolünün dışında kendi iradenle gidip gelmenin. Sana mı kaldı dünyanın dengesi. biz üstünde böyle ter ter tepinip altüst etmeye çalışırken bu mavi gezegeni “azıcık yok olsam mahvolursunuz” tehdidine ne gerek vardı ki… Sen varken de mahvedebiliriz biz kendimizi. En azından aramızdaki perdeyi yırtar daha bir içimize alırız seni.
Atın ölümü arpadan olur bizimkisi de aşırı sevdadan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder